Aegean Dream
Hiçbir gün batımına benzemez Ege'de günün kavuşması… Turkuvazdır denizi, dalgası asi. Zeytin yapraklarının ardından karşı kıyıya selam durur Bodrum'un hazineleri. Amforalar derinlerden seslenir. Mercandır artık güneşin rengi. Zakkumlar dile gelir yol kenarlarında… Bembeyaz duvarlardan dökülen begonvillerin şarkısı karışır anneannemin sardunyalarının şiirine… İncir yapraklarının kokusu gelir bahçeden denizden süzülen serin bir melteme karışıp, defneye fısıldar aheste… Kurulur sofralar Dionysos’un şerefine, Afrodit’e kalkar kadehler… Bir balık zıplar menekşelenen suların üzerinden, kıpırdanır hınzır deniz kestanesi. Aşka düşülmüştür Ege’de çoktan. Halikarnas vakurdur tüm ihtişamıyla. Mavi yolcular selam durur Balıkçı’ya…
Turkuaz ve lapis dalgaların sesleri birbirine karışırken çınlar La Divina’dan "O mio babbino caro". Kaplangözü kayalıklara vururken günün son ışıkları, Myndos’ta başlar ihtişam. Yol boyu frenk incirleri kafa tutar yaban güllerine ve kıyının tüm tomurcuklarına… Deniz yıldızları selam durur deniz kabuklarıyla ve mercanlarla önce Afrodit’e sonra Halikarnas’a… Bir yerlerden kulağıma çalınır Paşa'nın nağmeleri usul usul. Fassianos'un kuşları mıdır getiren aşkı, barışı? "Gelir İyonya'dan İzmir'in sokaklarına…" der Sezen. Bir yıldız kayar Ege'nin üzerinden, gelmiş geçmiş tüm sevdalara göz kırpar sanki. Sofralar kurulur; üzümlerin, limonların, zeytinlerin bereketiyle. Kadehler kalkar geçmişe, geleceğe, her gün doğan güneşe;
başlar Ege Rüyası. Bir rüya ki hiç bitmez.